İLESAM ile ilgili beş bölüm halinde sunduğum paylaşımlar ile biraz bilgi sahibi olduğumuzu sanıyorum. Bazı okurlarımdan aldığım mail ve telefonlardan bazı soruların sorulması, tereddüt edilen ve daha paylaşmaya fırsat bulamadığım konular hakkında bilgi edinilmek istenmesi İLESAM ile ilgili olarak bilgi eksikliği bulunduğu ve İLESAM'ın tanınmak istendiği izlemini vermesi beni ziyadesiyle memnun etti. Bugün de telif haklarının tarihsel izdüşümüne değinelim.
16. yüzyılın ortalarında, eser sahiplerinin de ortaya çıkardıkları eserden pay alması alışkanlık halini almıştı. İlk yazar imtiyazı, 1486 yılında Sabellicus adlı bir eser sahibine Venedik'te "Venedik Taciri" isimli bir eser için verilmiştir.
Avrupa'da eser sahiplerini koruyan ilk kanun İngiltere'de 1709 yılında kabul edilen "Act Anne" adını taşıyan bir kanundur. Yazarı ekonomik yönden gözetmek ve bilimin teşvik edilmesini sağlamak amacını taşıyan bu kanundan sonra İngiltere'de sırasıyla heykeltıraşlar ve sonra da tiyatro eserleri kanun kapsamına alınmıştır.
İhlale çok açık olan fikir haklarının uluslar arası düzeyde de ayni özelliğini fazlasıyla koruduğu göze çarpmaktadır. Örneğin yurt dışında basılan bir kitabın yada yurt dışında imal edilen ses veya resim taşıyıcılarının Türkiye'de izinsiz olarak çoğaltılmasının son derece kolay olduğu bilinmektedir. Bu nedenle bazı uluslar arası sözleşmeler yapılmıştır. Bunlardan biri olan "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi"nin 27. Maddesi " Herkes sahibi bulunduğu her türlü ilim, edebiyat ve sanat eserlerinden doğan manevi ve maddi menfaatlerinin korunması hakkına sahiptir." Hükmünü içermektedir.
Ülkemizdeki telif hareketleri ve tarihi gelişmelerini de değerlendirecek olursak, Türk Dil Kurumu sözlüğünde telif kavramının "uzlaştırma ve kitap yazma" anlamıyla açıklandığı bilinmektedir. Ayni sözlükte telif hakkının ise " Bir fikir ya da sanat eserini yaratan kişinin, bu eserden doğan haklarının hepsi, telif, yazar hakkı" şeklinde tarif edilmektedir.
Herhangi bir eserin ortaya konulmasında, yazarının çektiği sıkıntı ve harcadığı emeğin karşılığı olan telif kavramının ne yazık ki, şu an toplumumuz tarafından yeterince anlaşılamadığını vurgulayabiliriz. Avrupa'ya göre telif kavramı ve uygulanması konusunda geri kalmamızın nedeni olarak matbaanın bize geç gelmesi ve özellikle yazılı kültür eserlerinin bizde geç ortaya çıkmasını gösterebilir miyiz?
Ülkemizde ilk matbaa nizamnamesi ve kitap sansürü Islahat Fermanından (1856) hemen sonra 1857 de çıktı. Yasal düzenlemeye göre telif hakları konusunda, eseri basan kişiye zilyetlik hakkı tanınıyordu. 1858 de çıkan Ceza Kanununa göre müellifin imtiyazları aleyhine kitap basan yada bastıran hem sahtekar damgası yiyor hem de 5-100 arası altın ile cezalandırılıyordu.
1872 de ek yapılarak kanun, yazarın kitabı için koruma süresini 45 yıla çıkarmıştır. Tercüme eserlerde ise bu süre 20 yıl ile sınırlandırılmıştır. Bu konuda ilk esaslı kanun 1910 yılında çıkarılan Hakkı Telif Kanunudur. 1 Ocak 1952 tarihine kadar yürürlükte kalan bu kanun yerine ayni tarihte çıkarılan 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu çıkarılmıştır. 5846 Sayılı Kanunda 1952 yılından sonra 1983, 2001 ve 2004 yıllarında değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler ile de özellikle 1995 yılından sonra telif haklarına daha çok değer verildiğinin gözlendiği söylenebilmektedir.
5846 Sayılı Kanunda 1983 yılında yapılan değişiklikten sonra 28.4.1986 tarihinde İLESAM kurulmuş ve 12.1.1987 tarihinde faaliyete başlamıştır. Ardından MESAM, GESAM ve SESAM kurulmuştur.
Bu bölümde telif haklarının Avrupa ve Türkiye'deki oluşumuna göz attık. Bundan sonra İLESAM'ın ülkemizdeki faaliyetleri ile yazımıza devam edeceğiz.
Sevgiyle kalın, hoşça kalın.
Alâeddin İKİCAN
İLESAM İl Temsilcisi
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol