Sevdiklerimiz her zaman göz önünde olmayabilir, bazen dizimizin dibinde olana bile hasret kalabiliriz onları özlemek için uzun bir zaman dilimine ihtiyacımız yoktur.
Uzak kaldığımız zamanlarda kimi kahve fallarına umut bağlar, bazen de yaşamak azminde olan o güzelim papatyalara kıyarak narin yapraklarını yolarak gelecek mi, gelmeyecek mi, seviyor mu, sevmiyor mu hayaline kapılırız.
Kuşkanadına takarak düşüncelerimizi, rüzgârlardan umut umar kokusunu alabilmek için
Denizlere, sedef renkli martılara sorarız, telli turnalardan haber yollarız sevdiğimizin diyarına üzülmesin ağlamasın belki gelirim yanına diyerek.
Oysa özlem içimizde kalbimizin en ücra köşesinde saklıdır her zaman.
Zaten içimizde olmayanı aramak boşa kaybedilen zaman değil mi?
İnsanoğlu nereye giderse gitsin içindekilerindi de götürse de sevenler unutulmaktan çok korkarlar.
Oysa unutmayan unutulmaz, sevgi o kadar enerji yüklü bir duygudur ki, kendisini hissettirir ve yasakları, hudutları, yakıp yıkıp geçerek hatırlatandır kendini.
Yasaklara karşı koyamayan sevgi zaten eksik bir sevgidir ne yazık ki, her duygu da sevgi değildir.
Sevginin gerçeği damlamaz çağlar.
Gerçek duygular kırk yıl beklemeye hazırken, gelip geçici duygular kırk gün bile sürmeyebilir.
İnsanoğlu daima ayrılıklardan şikâyetçi olmasına rağmen özlemleri hasretleri besleyen ayrığın ayni zamanda gönül terazisi olduğunu unutmamalı hangi tarafa ağır basarsa gerçek sevgi orada gizlidir.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol