"İNSANLIK CEHALETİN SAKİN VADİSİNDE MESUT YAŞIYORDU"

Amerikalı yazar Hendrik Villem Van Loon yazdığı "İNSANLIĞIN KURTULUŞU" adlı kitabına başlıktaki cümle ile giriyor, insanların düşünmek hakkı uğrundaki savaşları anlatıyor. "İnsanlık cehaletin sakin vadisinde mesut yaşıyordu", diyor ve devam ediyor:
 "Kuzeye, güneye, doğu ve batıya doğru Sonsuzluk Dağları uzanıyordu, Küçük bir BİLGİ IRMAĞI" derin ve yıpranmış yatağında yavaşça akıyordu. O, Geçmiş Dağlardan geliyor ve Gelecek bataklıklarında kayboluyordu. Onlar akşamları davarlarını aldıktan ve fıçılarını doldurduktan sonra evlerinin önünde oturmayı ve keyiflerine bakmayı pek severlerdi. Bilen ihtiyarlar da artık bütün günlerini eski bir kitabın eski sayfalarına sakmak ve düşünmekle geçirdikleri gölgeli köşelerinden dışarı çıkarılırlardı. Onlar, uzak memleketlerden getirilmiş güzel çakıl taşları ile oynamayı tercih eden torunlarının garip sözler fısıldıyorlardı. Bu sözler anlaşılmayacak kadar karışıktı. Fakat onlar unutulmuş bir ırk tarafından bin yıl önce yazılmışlardı. CEHALET VADİSİ'nde  eski olan her şey hürmete layıktı ve ataların akıl ve hikmetinden şüphe etmeye cesaret edenler, bütün iyi ahlak sahibi insanlar tarafından hor görülür, kimse onların yanına yaklaşmak istemezdi. Böylece onlar barış içersinde yaşıyorlardı. Korku her zaman onların bir yoldaşı idi. Ortalıkta ne oldukları anlaşılmayan bir çok hikayeler vardı. Onlar uzaklara gitmişler ve bir daha da onları gören olmamıştı. Yıllar gelip geçti. İnsanlık CEHALETİN SAKİN VADİSİNDE hala mesut yaşıyordu. Böyle düşünüyorlardı.
 "Karanlıklar içinden bir adam sürünerek geldi. Ellerinin tırnakları parça parça olmuştu. Ayakları paçavralarla sarılmış ve uzun yürüyüşlerin tesiri ile kana bılanmıştı. Onlar bin kandilin titrek ışığında bir sedire uzandılar. Ve öyle kaldılar. Onları kimse uyandırmadı".
CEHALET VADİSİ'nin  hikayesi böyle devam ediyor. Uyuyanlar uyuyor, uyananlar ise bir şey bilmiyorlar. Bilgisizdiler. Ne yapacaklarını, Cehalet Batağından nasıl kurtulacaklarını bilmiyorlardı. Onlara kurtulmanın yolu gösterilmemiş, bilgisi verilmemişti. Düşünmeyi bilmedikleri için de söyleyecekleri bir şey yoktu. Daha doğrusu bataklıktan kurtulmayı bilmiyorlardı. Bir KURTARICI bekliyorlardı. Onun gelmeyeceğini de bilmiyorlardı. Birileri avazı çıktığı kadar dağlara, ova ve vadilere doğru bağırdı: "KARANLIKTAYIZ" dedi. Aydınlığın ucunu görenler çok azdı. "DAHA FAZLA IŞIK" diyenleri engelliyorlardı. Bir şey olacağından korkuyorlardı. "KORKU"yu nasıl yeneceklerini söyleyen olmadığı gibi, kendileri de düşünemiyorlardı. Oysa DÜŞÜNME HAKLARI vardı. Cehalet Vadisi'nde mesut ve bahtiyar uyuyanlardan biri "Gelin dedi, aydınlığın sınırına gelin. O zaman öbür tarafa, aydınlığa geçmek kolay olur." Fakat ne var ki kimse yerinden kıpırdamadı. Çünkü düşünemiyorlardı, düşünmeyi bilmiyorlar, bildiklerini yapamıyorlardı. Ellerinde kalem, ceplerinde kağıt yoktu ki yazsınlar. Öğrenmek için soru sormasını da bilmiyorlardı. Bilmek için bir gayretin içinde değildiler. Günler, haftalar, yıllar böyle geçti. Hayat alıp başını gitti. Onlar hala Cehalet Bataklığı'nda mesut olduklarına inanıyorlar. Yaşadıklarına KADER diyorlar. Onların ömür boyu en kolay söyledikleri buydu.

Yorum Yazın

Yapılan Yorumlar

  1. güzel yazı olmuş. tebrikler