Bir ülke düsünelim. O ülkede bir sehir, bir metropol. Sokaklari ve caddeleri gece gündüz karmasaya, kargasaya, kesmekese esir. Gerekli gereksiz korna sesleri. Geneli ilgilendirmeyen olaylarda, saygisizca ve hodbince kutlamalar. Gece yarilarina kadar gürültü, samata ve daha niceleri.
Alin size Istanbul'u. En belirgin, en göz önü örnek.
Bastan sona insan hakki ihlali. Sorgusuz yanitsiz…
Evet, trafikte yasanan kesmekes, insan haklari ihlalidir. Ülkemizde, sürücü belgesinin nasil verildigi biliniyor. Bunun çok ta yararli, çok ta sik olmadigini söylemek hiç bile saçma ve yanlis degil. Ülke düzeyinde binlerce sürücü kursu var. Zeytin peynir satar gibi sürücü belgesi dagitiliyor. Bu kurslarda sözde direksiyon egitimi de verilir. Oysa, direksiyona bir kere bile oturmadan, ömründe tasit direksiyonuna bir kere bile dokunmadan... Araca saglikli kalkis yaptiramayan, geri geri süremeyen insanlar, sürücü ehliyeti aliyor bu ülkede ve ertesi gün onu trafikte görüyorsunuz. Adina da canavar-manavar demeye ugrasiyoruz.
O canavari kim yaratti?
Bizden birileri. Hem de yasalara dayanarak.
Toplumda, toplum yasaminda olaylar, konular birbirini alabildigine ilgilendirir. Birlesik kaplar gibidir iliskileri. Bir dalda kesmekes yasaniyorsa eger, baska dallarda düzen ve basari beklenemez. Makinenin bir dislisi arizalanmissa, genelin yeteri ölçüde saglikli çalismasi zordur.
En basta, egitim bozulmussa bir ülkede, sagligin, emniyetin, can güvenliginin, devlet dairelerinin, meclisin, hükümetin, hatta daha yükseklerin dürüst çalismasi, düzenli yürümesi diye bir sey söz konusu olamaz.
Yani, egitim çok iyi de trafik kötü diye bir sey olamaz. Egitim kötüdür ki, binalar çürük yapilir. Yeterli malzeme kullanilmaz, en basta binanin yeri iyi seçilmez. Denetimi dogru dürüst yapilmaz.
Zaten bir toplumda, bir ülkede, her seyin basi egitimdir. Türkiye, uluslar arasi yasalara imza atar. Bu kurallar, insan haklari konusunda ideal kararlardir. Gerek kisiyi ilgilendiren, gerek toplumsal alanlarda biçimlendirici ve belirleyici kurallardir. Tüm bunlara uyacagini, uygulayacagini beyan eder, kabul ettigini teyit eder.
Ama, pek çogunu uygulamaz.
Bir zamanlarin en "birbilen"i, muhalefet partisi baskaniyken, miting arabasinin üstünde, bir elinde mikrofon, öteki koluyla sööyle genis bir yay çizerek ve halkin suratina bakarak, "Paran yoksa öl, yok öyle sey. Bizim iktidarimizda hastanelerde vatandas magdur edilmeyecektir" diyordu. "Biz hükümet oldugumuzda Hakkari'de bir koyun kaybolsa hesabini bizden sorun!" gibi kahramanca sözler eden o insan, iktidardayken neyin hesabini ne kadar verdi, neyi ne kadar korudu, neyi ne kadar savundu, bilinir. Ama o hep "Birbilen"dir ve günümüzde bile pek çok konuda "fetvalari" vardir. Aile fotografina dahil olanlar devr-i iktidarlarinda ortalikta fing atarlardi.
Her devirde oldugu gibi bugün de ülkemizin saglik politikasi ve uygulamalari içler acisidir. Türkiye'de, her 1000 çocuktan 50'si, 5 yasina gelmeden ölüyor. Sözde sosyal ve toplumsal yönlerden, bizden çok daha geri, çok daha hantal bilinen, örnegin, Suriye'de bile bu sayi 30'dur. Ne yazik ki saglik politikamiz da budur. Yalnizca bu olay bile insan hakki ihlalidir.
"Dinlemezler çocuklari. Dinleseler çocuklari, her sey uçurtma" diyor ozan.
Bize soran yok ki.
Siyaset bosluk kaldirmaz. Aslinda toplumsal alanda veya kisi yasaminda hiçbir sey, hiçbir zaman bosluk götürmez de, özellikle siyaset alaninda bosluk hiçbir biçimde hazmedilemez. Bos birakilan yeri mutlaka birileri, bir sekilde doldurur. Türkiye'de, siyasal alanda birakilan bosluklari da birileri doldurur.
Çogumuzun bildigi gibi 28 Åzubat sürecinde bu görevi MGK üstlenmisti ve siyasilerin israrla çözmedikleri ve sonuna kadar da çözmemekte kararli olduklari bir dügümü tek celsede çözmüs, çözmemekte kararli olanlara da gerekli yaptirimlari uygulamisti.
Eh! Sen üzerine düseni yapmaz da etkinlik alanini birilerine ter edersen... O zaman, insan haklarindan dem vurman komik kaçar.
Yurttas egitimsizdir. Bile bile egitimsiz birakilmistir.
Öte yandan, son yillar yeni bir moda, yeni bir akim baslatilmistir ülkemizde. Basarili olmasi olasi, zeka yönünden sivrilen, ön planda görülen çocuklar, büyük holdingler tarafindan kapilmaktadir. Kendi kolejlerine, kendi üniversitelerine alinip, orada, kendi yasam biçimlerine, ekonomik yapilarina, düsünsel politikalarina uygun olarak yetistirilmektedirler. Bunlarin disinda kalanlarin da, olabildigince egitimsiz, olabildigince cahil kalmalarinda büyük yarar ummaktadir o kesimler ve merciler.
Ve, yine onlar, zaten devleti yönetenlerdir.
Nasil yönetirler?
Yöneten kurumlarinin, belirleyici kurumlarin basinda bulunmasi gerekenleri onlar belirler, oralara oturturlar.
Basimizda, basina buyruk, böylesi rahat rahat oturanlari sanki biz mi seçtik?
Birileri birilerini belirledi, bir yerlere getirdi. O birileri de baska birilerini belirleyip bize oylattilar.
Elimiz zorunlu. Oyunun kurali bu. Evcilik gibi bir sey.
Insan hakki dedim de aklima bunlar geldi. Demeseydim keske.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol