İSTANBUL; sanayi anlamında her cm2’si dolmuş ve doymuş, kocaman bir metropol durumunda.
TRAKYA; o dolgun ve doygun megakentin, arka bahçesi olarak, bileşik kaplan durumundaki yansımalarına dönüştü!
KIRKLARELİ; üzerine gelen o istilanın ayak sesleri ile sarsılmaya başlayalı bir hayli zaman oldu!
Birileri, haliyle geleceği gördüklerinden dolayı, buralarda arazileri kapatmaya, ileride büyük prim yapacak yatırımlar için altyapıları oluşturmaya, bölgede söz sahibi olmaya başladılar bile…
Elbette ki, serbest piyasa şartları içerisinde yaşıyoruz! Kimsenin, geleceğini gördüğü yerlere yatırım yapmasına, önüne set çekmeye veya yasaklamaya ne gücümüz yeter! Ne de, buna hakkımız ve hukukumuz olur!
Art niyetli, bölgeye zarar verecek yapı ve yapılanmalara haiz ve niyetli, huzuru ve düzeni bozacak oluşum ve gelişimlere karşı uyanık olmak, halkı uyandırmak ve uyarmak ta, basın olarak bizim görevimiz!
Ve yine elbette ki; o halkın da, bunu anlaması ve algılaması şartı var! Tedavi almayı reddeden bir hastayı iyileştiremezsiniz!
Bölgede rantı, gelişmeyi, karlılığı ve ticari bereketi görenlerin gelişlerinin normal olacağını vurgulamıştık. Doğrudur. Da, asıl bizim bölgesel olarak bunu ne kadar anlayıp, algılayabildiğimizi sorgulamak gerekmiyor mu?!
Bugün, "iş adamı" olarak bilip, gördüğümüz nice yatırımcılarımızın, yarın bu ani ve baskın gelen sermaye grupları karşısında "esnaf" durumuna dönüşeceğini, kendi bölgemizde yatırımcı yerine, işçi ve personel durumuna düşeceğimizi hissedebiliyor muyuz?!
Haliyle de, gelecek olan sermaye ve yatırımlarla birlikte, bir o kadar da iş gücü ve nüfusun bölgeye akacağı açık! O gelişlerden dolayı da, işe girişlerde bile ikinci plana düşebileceğimizi de mi akıl edemiyoruz?!
Öyleyse, ne yapmalıyız dersiniz?!
Kendi insanımıza ve değerlerimize sahip çıkacağız…
(Her ne kadar öyle bir kültürümüz olmasa bile) bölgesel ortaklıkları arttıracak ve güçlendireceğiz…
Siyasi ve STK ortamlarında bu ve benzeri konuları sürekli ön plana çıkararak, birbirimizi yemek yerine, birbirimize sahip çıkma kültürünü geliştireceğiz…
(Biliyorum, zor olacaktır ama) şu birbirimizi yemek ve dedikodu kültürü ile yükselenlerimizi bacaklarından tutup, aşağılara çekmek yerine, aramızdan sivrilen ve başarılı olanlarımızı destekleyerek, yüreklendireceğiz…
Bu örnekleri çoğaltabiliriz elbette ki…
Demirköy'de, bir sabah uyanıp, ekmek almaya gitmek için evden çıktığımda, her yerin asker tarafından tutulduğunu ve öyle elini kolunu sallaya sallaya bir yere gidebilmenin YASAK olduğunu görmüştüm!
Biz bu derin ve devasa uykumuz yüzünden, bir sabah dışarı çıktığımızda, doğup büyüdüğümüz yerlerde YABANCI durumuna düştüğümüzü de görmekten yana endişelerim var!
Sizlerin de olmalı!
Kalın sağlıcak ile…
ŞENOL GONCAGÜL
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol