İşte şiir dalında dereceye giren eserler

İşte şiir dalında dereceye giren eserler;

 

ÇANAKKALE ŞEHRENGİZİ

Ben sevdaya düşeli, ne üşüdüm ne yandım.

O aşk ile baş koydum, o aşk ile uyandım.

Demirden zırhlılara, Fatih gibi dayandım;

Kaç yüzyıllık hesabı, sordum Çanakkale'de.

Aşkın otağını ben, kurdum Çanakkale'de.

 

Mayamda ezan sesi, yoğruldukça yoğruldum.

Bayrağımla var oldum, bayrak ile doğruldum.

Bu yurt verilmez ele, onun için çağrıldım;

Canı cennet vatana, yordum Çanakkale'de.

Aşkın otağını ben, kurdum Çanakkale'de

 

Haktan aldım emri ben, başkasına uymadım.

İnler iken öz yurdum, başka sesi duymadım.

Karıncayı dokunmam, kelebeğe kıymadım.

Arsızlara şamarı vurdum Çanakkale'de.

Aşkın otağını ben, kurdum Çanakkale'de.

 

Esareti tanır mı, hangi yiğidin özü?

Kanıyla söylemiştir söylenecek son sözü.

On sekizinde martın, aya benziyor yüzü;

Miraç yüzü de gördüm, yurdum Çanakkale'de

Aşkın otağını ben, kurdum Çanakkale'de.

 

Nasip aldım nurundan, gök kubbe kuşağıyım.

Kayalara kök salan, buğdayın başağıyım

Cihanın şahı olsam, ben onun uşağıyım.

Toprak önünde divan,  durdum Çanakkale'de.

Aşkın otağını ben, kurdum hakkın Çanakkale'de.

 

Bin dokuz yüz on beşin o karanlık martına.

Egenin sularında, kopmuş iken fırtına.

Çeyrek tonluk bir mermi, bir yiğidin sırtına.

Bir kutlu ateş idim, kordum Çanakkale'de.

Aşkın otağını ben, kurdum Çanakkale'de.

 

Bir katre toprağına asla kıymet biçilmez.

Şehit kanı içinde arzın rengi seçilmez.

Yedi cihan üstüne yürüse de geçilmez.

 Kara gecelere düşen nurdum Çanakkale'de

Aşkın otağını ben, kurdum hakkın Çanakkale'de

 

Yurt dilimde son ezgi, sözümde girizgâhım.

Aşkın pusulasında ilk kıblem, namazgâhım

Makberim mevzim benim, ebedi niyazgâhım.

O çelik kalelerde surdum hakkın emriyle

Aşkın otağını ben, kurdum hakkın emriyle.                      

İBRAHİM ŞAŞMA

 

 

DUMAN DUMAN

 

Efkârı bol olsun gönül şehrinin,

Rüzgâra karışır, baş duman duman.

Zerresi dokunmaz sevda zehrinin,

Âşıkta saç yoluk, döş duman duman.

 

Sazımın telinde gurbet iklimi,

Hanlarda seyredin garip şeklimi,

Yitirdim yârimi, bozdum aklımı,

Odalar karanlık, loş duman duman.

 

Seyranlık diyorlar şu yad elleri,

Geçmekle bitmiyor bu dağ belleri,

Yamaçta tek çeşme sular gülleri,

Baykuşlar tünemiş, kuş duman duman.

 

Araba köhnemiş çekmiyor yükü,

Yolların azabı yürekte yakı,

Biterken başlıyor gurbetin teki,

Kitlenmiş çeneler, kaş duman duman.

 

Kuytu yer ararken tükenir azık,

Çare yok ciğerler ezelden ezik,

Hırpaladık ömrü, eyledik yazık,

Kayalar cavlıyor, taş duman duman.

 

İlkyazı baharı, kırda erittik,

Güzü, bun kışları karda kürüttük,

Çoban ateşinde giysi kuruttuk,

Kuruyu ara bul, yaş duman duman.

 

Kaç kez mesken oldu, kasaba köyler,

Hâl hatır il sordu, ağalar beyler,

Hoş başa yün yatak, gül yastık neyler?

Kuru ekmek varsa, aş duman duman.

 

Sazlar bile küser bazı geceler,

Kararır odalar çekmez bacalar,

Çalı çırpı yanmaz, ocak bocalar,

Çık kapı dışarı, koş duman duman. 

 

Türkünün de yeri gelince dostlar,

Serilir meydana hâlince postlar,

Canlar her mecliste mey ile mestler,

Kahır dağlarını, aş duman duman.

 

Yıldızlar titreşir, sazlar konuşur,

Gönüller şad olur, Hak'ka yanaşır,

Bir yiğit ol şaha hâlin danışır,

Makamı edeple, yaş duman duman.

 

Medet ey yerleri göğü Yaratan,

El girmeden biz çıkalım aradan,

Ömür biter, meclis geçer sıradan,

Dolaşır bal diller, diş duman duman.

 

Kimi kıl çadırda, kimi ayazda,

Kimi itibarlı otel Palas'da,

Kimi al şarapta, kimi beyazda,

Eş kara bahtını, deş duman duman.

 

Bazı kez talihler yaver gitse de,

Yoğurdu üfleyip sütü yutsa da,

Dertleri def edip baştan atsa da,

Rüyalar kâbustur, düş duman duman.

 

Dost gelecek diye, kulak kirişte,

Mesele, rüyayı hayra yoruşta,

Ey kâlbim çırpınma, sabret dur işte,

Aldanmak var ise, şaş duman duman.

 

Saçlar ağarırken dökülür gider,

Ardından hastalık sökülür gider,

Bu bel böyle durmaz, bükülür gider,

Tipi kapıdadır, kış duman duman.

 

Elimiz uzanmaz ayakucuna,

Dileriz yiğide, ölüm gecine,

Ey yâr varmaz isen vakti kocana,

Sen de yan hasretle, piş duman duman.

 

N'etsen, bir at kırk yıl, koşmaz diyorlar,

Kaynatsan da kart kaz, pişmez diyorlar,

Sevdalı gönüller şaşmaz diyorlar,

Hem süpür hem köpür, taş duman duman.

 

Biz ne aşklar çektik canı yürekten,

Ruhumuz titredi zarı meraktan,

Ah ettik küsmedik derdi sürekten,             

İçimiz yansa da, dış duman duman.

 

Pırlanta gibidir erdemli olan,

İşleri rast gider kademli olan,

Oylumlu yürürken endamlı olan,

Peşini bırakmaz, eş duman duman.

 

Bir yerlere doğru çekiyor yükler,

Her yeni gün özlem, yeni dost bekler,

……….,  kalır sanma, götürecekler,  

Anılsın sedamız, hoş duman duman…

MAZLUM CİHANGİR

 

. . . BENİM.

Yeter güzel olsun sesim,

Kemençe de saz da benim.

Olsa bile farklı mevsim,

Kış ta benim yaz da benim.

 

Ayıran pişman olur bin kez,

Allah için eşit herkes,

Gürcü, Arap, Yörük, Çerkez,

Kürt' de benim Laz'da benim.

 

Tatar, Özbek, Kırgız, Kazak,

"Sevin" diye emretmiş Hakk,

Hiç fark etmez yakın uzak,

Çok ta benim az da benim.

 

Barıştır duam niyazım,

Dünya okusun bu yazım,

Vazgeçemem hepsi lâzım,

Şeker benim tuz da benim.

 

İnsan olsun kimmiş bakmam,

Pire için yorgan yakmam,

Vitesi geriye takmam,

Hep ayağım gazda benim.

 

Sinop, Mersin, İzmir, Ağrı,

İnsan olana bu çağrı,

Coşsun milletimin bağrı,

Destanımı yaz da benim.

 

Yüreğimden ettim bir laf,

Varsa eğer hata, hilaf,

Hepinizi eyledim af,

Affeyleyin sizde beni.

 

İRFAN GÖKDEMİR

 

Ergene'ye Ağıt

 

Ergene'yim ben,

Trakya'nın kırk belikli kızı.

Eskidendi o devri saltanatım,

Şimdi, yürekte inceden bir sızı.

 

Şu sırtımı yasladığım dağlar yok mu, dağlar ?

Berekete durmuş,

Domru domru göğüslerinden,

Abı hayat içtiğim,

Istrancalar…

 

Helalimdir;

Ak pınarlarından kana kana içerdim.

Sürürdüm eteklerimi,

Baştan başa şu ovayı,

Berekete keser geçerdim.

 

Tutardım Meriç'in güvenli ellerinden,

Bir hışımla akardım Saros'a.

Öperdim,

Öperdim,

Öperdim, o çakır gözlerinden.

 Bağda üzümdüm bir vakit,

Şişede lal.

Kiraz ağacında,

Çiçeğe durmuş o körpe dal.

Fukara sofrasında soğan,

Sarı yazda harmandım.

Dedim ya;

Çok eskidendi,

Geçti gitti devranım.

 

Şimdi,

Ne durgun göllerimde sazlarım var,

Ne sazlıklardan havalanan kazlarım.

Nicedir suskun

Su bülbülü kurbağalar.

Oysa, nasıl da şendik;

Çeltik harmanlarında,

Şarkılar, türküler, kahkahalar…

Nereye kayboldunuz birden,

 Suya inen,

"Al topuklu beyaz kızlar" ?

Ergene’yim ben,

Ama, artık Trakya’nın kırk belikli kızı değilim.

 

Siz,

Ak döşeklerde yatan,

Karnı tok, sırtı pek beyler…

İki cihanda, boynunuza kement vebalim.

 

Bir ıssızda günahıma girdiniz.

Başımda bir kara duvak,

Gerdeksiz gelin ettiniz.

 

DİNÇER ALABAŞOĞLU

 

DÜŞ FAKİRİ GECELER

uyandı

düş fakiri geceler...

karanlığı kıvırdı şafaklar

en zifiri ucundan

ateşin düştüğü yer, yüreğim...

yangınları seyrediyorum aşkın burcundan!

kor basılmış bengisuyun döşüne

doğacak mecali kalmadı

küllerinden (k)anka'mın

gözyaşlarını biriktir saydam şişelerde

izle hazin bitimleri kapalı gişelerde

yaz gitsin,

yaz suyun alevden tenine

deryalar çalkalayacak sözler damıttım lügatimden!

 

dayandı

kış bozumu mevsimler...

kavruldu hayallerim bozkır sarısı

bulutlarla yoğruldu acuze hislerim

ve suretimle harmandır (ba)siretim

hurdaya çıkardım altınları, gümüşleri

kovdum simyacıyı olay mahallinden

madem ki girdin kollarıma

kaldır enkazını aşkın, ey hicran!..

madem ki ıslattın kirpiklerimi

süpür bulutlarını çilemin, ey hicran!..

kaz gitsin,

kaz toprağın zemheri bağrını

çukurlar dolduracak sözler birikti lügatimde!

 

boyandı

gün batımına gökyüzü...

mavi rüyalara ram oldu pembe gözlüklerim

aynalar kırıldı avuçlarımdaki sırda

kaldı meydan yılkı atlara

barbar fırtınalara...

çelik çomak çemberinde sobelendi gülüşlerim

kalkacaktı oysa düştüğü yerden sevilerim

dağılsın,

dağılsın gayrı ömür zembereği

takvimler dökülsün hazanda yaprak yaprak

çöz gitsin,

çöz dalların örgüsünü

dağları sarsacak sözler mevcut lügatimde!

 

yandı

kalp pili ümitler...

aşka aşı tutmazmış meğer her bahar

metruk hanelerinde konaklanırmış viran şehirlerin

mısralar şerh edilirmiş lâl şiirlerden

dalgakıran bakışlar miras hatıralardan, yalnız

göz pınarımda alabora sevda yelkenleri

ayazın tokatladığı geceler bilirim, sorgusuz

ustura diller, kasatura eller bilirim

barut kokulu öyküler dinlerim cadı kazanında

şeceresi yitik masal kahramanıyım artık

süz gitsin,

süz kır çiçeklerinden amberi

kovanları taşıracak sözler vızıldar lügatimde!

 

ayandı

can suyu kıtlığı...

mesafeler dürüldü (h)ansız seferlerde

kuy(t)ular çoğaldı yıldızların gölgesinde

kilometreler yorgun şimdi, saatler durgun...

ışıltısını kaybetmiş yakamozlar, dalgalar vurgun...

peçesini açmış karanlığa mehtabım

bir seraptır çöl, açıklarında ummanın

kelebek ürpertisi sarmış menekşe bahçelerine

zehirli kıymıklar serpilmiş güzergâhıma

yalınayak adımlar, delişmen hülyalar, serkeş kalemler...

boz gitsin,

boz kumdan kalesini çocukluğumun

cümleler eksiltecek sözler istiflenir lügatimde!

 

SALTUK BUĞRA BIÇAK

 

KIRKLARELİ ŞEHRENGİZİ

Ülkemin gözbebeği, Trakya'nın nurusun

Gönül şelalemizden akarsın Kırklareli!…

Özgürsün kuşlar kadar, sular gibi durusun

Efkârlı nazarlarla bakarsın Kırklareli!…

 

Hızır Bey Camii'nde okunmakta ezanlar

Şehrengiz güzelini vasfedemez ozanlar

Kırklara karışmıştır tarihini yazanlar

Şimşek olup göklerde çakarsın Kırklareli!…

 

Evvel sensin, ahir sen; yurdumuz gelir önce

Vatanlaştı coğrafya akıncılar göçünce

Söner yürek yangını hardaliye içince

Bayraktaki ay-yıldız, vakarsın Kırklareli!…

 

Bu şehri vatan kılan, kırk yiğidin adıdır

Bıldırcın kâğıt kebap, damakların tadıdır

Yurdundan göçenlerin kavuşmak muradıdır

Gurbete düşenleri, yakarsın Kırklareli!…

 

Sana olan hasretim eksilmek bilmeyecek

Uzak kaldıkça senden bu yüzüm gülmeyecek

Vuslat gerçekleşmezse huzurum gelmeyecek

Gölgemizi peşine takarsın Kırklareli!…

 

Ruhumuzun bamteli, gönülde özge yârsın

Marmara'nın incisi, büyülü bir diyarsın

Yurdun serhat bekçisi, ne kadar bahtiyarsın

Gönlü düşürdün yere, sakarsın Kırklareli!…

 

Ömür ağacımızın gün sarısı gazeli

Bahtıma yazılmışsın, ebedî ve ezeli...

Gönüllerin fatihi, şehrengizler güzeli

Hüzün dolu kadehsin, efkârsın Kırklareli!…

 

Yıldız, Mahya Dağları teslim olur dumana

Lüleburgaz Köprüsü meydan okur zamana

Yüreğim dara düşse sen gelirsin dermana

Hicranın ateşinden bıkarsın Kırklareli!…

 

Bu gönül tahtımızın eşsiz sultanısın sen

Dünya denen gurbetin yüce mihmanısın sen

Sözün kanun hükmünde, hanların hanısın sen

Engelleri kaldırır, yıkarsın Kırklareli!…

 

Kakava şenlikleri coşkusudur yaşamın

Renkleri kıskandırır giyimin ve kuşamın

Seyredilmeye değer; suretin, ihtişamın

Aydınlık yarınlara çıkarsın Kırklareli!…

 

Ergene nehri başlar Istranca'dan akmaya

Emsalsiz dağın, taşın; doyulur mu bakmaya?

Hakkın var mı ey şehir hasretinle yakmaya?

Gurbetçinin canını sıkarsın Kırklareli!…

 

Serdengeçti erlerden düşman dilerken aman

Murad Hüdavendigâr fethine yazmış ferman

Traklardan bugüne tazelenmekte zaman

Kem sözü ağızlara tıkarsın Kırklareli!…

 

Akıncılar diyarı, kırklara ermişsin sen

Maneviyat bağından gonca gül dermişsin sen

Bu gencecik yaşında âh neler görmüşsün sen

Lale, gül, mor menekşe kokarsın Kırklareli!…

Doğal güzelliğinle cenneti andırırsın

Şirin, tatlı dilleri şekere bandırırsın

Uzağına düşeni aşkına yandırırsın

Hicranın ateşine sokarsın Kırklareli!…

 

Bir yanda Babaeski, bir yanda antik Vize

Şirin mavi Kıyıköy, komşu Karadeniz'e

Karanlık geceleri çıkarırsın gündüze

Şafağın müjdecisi sökersin Kırklareli!…

 

Sıladan uzak düşen, çekmeye mahkûm elem

Trakya'nın yıldızı, âlem içinde âlem

Eşsiz güzelliğini nasıl anlatsın kalem?

Gözlerinden kanlı yaş dökersin Kırklareli!…

 

Kırklar denen tepede nice şehitler yatar

Antik Kanlıgeçit'te tarihin nabzı atar

Mahya Dağı'nda güneş, gülümseyerek batar

Efkâr olup içime çökersin Kırklareli!…

 

Bahar gelir yeşerir Istıranca Dağların

Bugünü kıskandırır o görkemli çağların

Bağbozumu şen olur bahçelerin, bağların

Özlemin çilesini çekersin Kırklareli!…

 

Ne çok özledik bilsen; yaylanı, kırlarını...

N'olur saklama bizden, aç bize sırlarını

Yarına köprü yaptık geçmiş asırlarını

Benim gibi boynunu bükersin Kırklareli!…

NİHAT MALKOÇ

 

AĞLAYAN GELİNCİKLER

"ah! aklımdan ölümüm geçer…" C.S.Tarancı

kehribar nakışlı bir ecel yoklar sararmış teni

yokluğu sevince çalar, varlığı şarab-ı matem

uzanır başı, gökyüzüne tutkun bir sarmaşıkla

çiçeği derilmemiş boz/kırlardan, arş-ı aleme…

 

gözler kolaçandır beş vakit, gönüllerde pür telaş

keskin kılıca eyvallah demez zırh gibidir bu can!

ahiti bozulmuş eski bir söz var ki içimde köz

dolunaysız bir g/ecenin zift karasından ç/alıntı…

 

çelişkili düşlemler arasında ş/aşkınım şimdi

allah'tan reva değil, bu ürpertili bekleyişler

hangi terazi sırtlanır vebalını, bir aşk'a ihanetin?

çatlayan damarlar ki, süsüdür parıldayan alnımızın…

 

bir cengaver havasıdır solunan, nefes nefese

sert poyrazın uğultusunda, nağmeler yolcu

süzülür boşluklardan, granit parçası yüreklere

ol râhmetinden katreler sunarak, arz-ı endam…

 

sarp uçurumlarda bir gelincik ağlar, ölüme nazır!

yürür boşluğa, gül endam boynunu kırarak usul

sonrası hüzündür, sonrası cehennem y/alazında sis

ayrılık fasılları yakındır, kavuşmak baharda nergis…

 

öldüren çaresizliğin tedirginliği var sol yakamızda

ve ağlayan çocukları, yalın ayaklı kız kardeşimin

dolanırken yer/yüzünü, kanatsız gövdesiyle, yılgın

kolları mayınlara kurbandır, gövdesi halkına rehin…

 

sevmek, ilâçtır yarama ve bir lokma ekmektir!

kulağa çalınmış içli bir gazel kadar doyumsuz

çiğ damlası değmiş tomurcukta ilahi gizemdir

ak sekili atların toynaklarında, gümüşten halhal…

 

ruh uçar, us dellenir, baş gövdeden ayrılır!

kâh yoklukla sınanır insan, kâh varlığa bulanır

sıra dağları mesken tutar bencileyin bir garip

dörtnala sürerse kısrağını, deccalın askerleri...

 

ALPASLAN AKDAĞ

Yorum Yazın

Yapılan Yorumlar

  1. Hepsi ço güzel.Favorim duman duman şiiri ve ergene şiiriydi.Bu arada ergene şiiri eksik yazılmış buraya.Okuduğum şiir daha uzundu çünkü.Öykü dalında favorim deniz feneriydi ama derece yapamamış.Güzel kültüre yönelik bir yarışma olmuş.